18 Ağustos 2011 Perşembe

YAŞANMIŞLIK KOKAN EVLER...

Mekanlar...Yaşadığımız yerlerin döşenme tarzı, renk seçimi, minimal akımlar vs vs derken acaba en önemli konuyu ıskalamıyor muyuz??? Yaşanmışlık...
Zevkleriniz, hobileriniz, onlardan minik izler, evinize kafa yorduğunuzu gösteren şaşırtıcı fikirler...Sağda solda rastgele bırakılmış şahsi eşyalar...Bunlar değil midir evleri "yaşanmış" yapan...Bırakın dağınık kalsın, o sizin yuvanız, rahat olun....
Giysiler ön planda...Yatak çekici...
Yaratıcı elden çıkmış bir çamaşır odası...Sevimli ve sıradışı...

Çocuklu tatil evleri...

Masa örtüsünden peçetelere kadar dikkatle seçildiği çok belli sofralar...Daha sıcak, daha özel...

Ferah bir yuva ve besbelli gelecek olanları sabırsızlıkla bekleyen ev sahibesi...

Sergilenen aile fotoğrafları...Bundan güzel samimiyet olabilir mi!!!!

Ailesel işbölümü....

Mini bir bölüm bile zevkle kişiselleştirilebilir....

17 Ağustos 2011 Çarşamba

HİNT FELSEFESİ-DÖRT ALTIN KURAL

KURAL 1: "Karşına çıkan kişiler her kimse, doğru kişilerdir. Bunun anlamı şudur, hayatımızda kimse tesadüfen karşımıza çıkmaz. Karşımıza çıkan, etrafımızda olan herkesin bir nedeni vardır, ya bizi bir yere götürürler ya da bize bir şey öğretirler.

KURAL 2: "Yaşanmış olan her ne ise, sadece yaşanabilecek olandır. Hiç bir şey, hem de hiç bir şey yaşadığımız şeyi değiştiremezdi. Yaşadığımızın içindeki en önemsiz saydığımız ayrıntıyı bile
değiştiremeyiz. 'Şöyle yapsaydım, böyle olacaktı' gibi bir cümle yoktur. Hayır, ne yaşandıysa, yaşanması gereken, yaşanabilecek olandır, dersimizi alalım ve ilerleyelim diye. Her ne kadar zihnimiz ve egomuz bunu kabul etmek istemese de, hayatımızda karşılaştığımız her olay, mükemmeldir."
KURAL 3: " İçinde başlangıç yapılan her an, doğru andır. Her şey doğru anda başlar, ne erken ne geç. Hayatımızda yeni bir şeyler olmasına hazırsak, o da başlamaya hazırdır.
KURAL 4: "Bitmiş olan bir şey bitmiştir. Bu kadar basittir. Hayatımızda bir şey sona ererse, bu bizim gelişimimize hizmet eder. Bu yüzden serbest bırakmak, gitmesine izin vermek ve elde etmiş olduğun
bu tecrübeyle ileriye doğru bakmak daha iyidir." Kendine iyi bak. Tüm kalbinle sev. Sonuna kadar hayatın tadını çıkar."
Hayatınızdaki her gün bir hediyedir, kıymetini bilin.

12 Ağustos 2011 Cuma

BABA-KIZ SÜRPRİZİNDE ROMANTİZMİN EN SON HALİ...

VİNTAGE KIR DÜĞÜNLERİ...

Artık düğünlerde "tematik olma" eğilimi var yani herşey bugüne dek alışılageldiği şekilde olmuyor. Eğer ayaklarınız çıplak olarak tropikal bir kumsalda olmayı tercih ediyorsanız, o romantik anınızı mükemmel hale getirecek organizasyon şirketleri var. Aynı şekilde eğer içinizde bir "çiçek çocuğu" yaşatıyorsanız, ortamı, giysileri, her türlü dizaynı ona uygun düzenlemek pekala mümkün...Nasıl da naturel, nasıl da farklı...





















11 Ağustos 2011 Perşembe

MUHAKKAK OKUNMASI GEREKEN KİTAPLARDAN: YÜZYILLIK YALNIZLIK (CIEN ANOS DE SOLEDAD)-GABRIEL GARCIA MARQUEZ


″Yüzyıllık Yalnızlık”ı yazmaya başladığımda, çocukluğumda beni etkilemiş olan her şeyi edebiyat aracılığıyla aktarabileceğim bir yol bulmak istiyordum. Çok kasvetli, kocaman bir evde, toprak yiyen bir kızkardeş, geleceği sezen bir büyükanne ve mutlulukla çılgınlık arasında ayrım gözetmeyen, adları bir örnek bir yığın akraba arasında geçen çocukluk günlerimi sanatsal bir dille ardımda bırakmaktı amacım. “Yüzyıllık Yalnızlık”ı iki yıldan daha az bir sürede yazdım. Ama yazı makinemin başına oturmadan önce bu kitap hakkında düşünmek on beş, on altı yılımı aldı… Büyükannem, en acımasız şeyleri, kılını bile kıpırdatmadan, sanki yalnızca gördüğü şeylermiş gibi anlatırdı bana. Anlattığı öyküleri bu kadar değerli kılan şeyin, onun duygusuz tavrı ve imgelerindeki zenginlik olduğunu kavradım. “Yüzyıllık Yalnızlık”ı büyükannemin işte bu yöntemini kullanarak yazdım… Bu romanı büyük bir dikkatle ve keyifle okuyan ve hiç şaşırmayan sıradan insanlar tanıdım. Şaşırmadılar, çünkü ben onlara hayatlarında yeni olan hiçbir şey anlatmamıştım. Kitaplarımda gerçekliğe dayanmayan tek satır bulamazsınız. -GABRIEL GARCIA MARQUEZ-
Nobel edebiyat ödülü sahibi Kolombiyalı yazar Marquez'in bu romanı, büyülü gerçekçilik akımının en önemli eseri kabul edilir. Buendia ailesinin yedi kuşağını anlatan roman, çizgisel bir zaman akışı izlemek yerine, farklı zaman kesitlerinden hikayeler anlatır. Ailenin atası Jose Arcadio Buendia, romanın geçtiği Macondo kasabasının kurucusudur. Kuruluşundan itibaren kasaba, bu aile fertlerinin karıştığı alışılmamış
ve olağandışı olayların uğrak yeri olur. Ancak romanın akışı içinde tüm fantastik olaylar, gerçekler kadar doğal karşılanır. Büyü ile gerçek, birbirini rahatsız etmeden ilerleyen iki unsurdur. Roman, ilk yayımlandığı andan itibaren büyük yankı uyandırır ve 37 dile çevrilerek 2o milyon kopya satar. 1960 ve 70 lerdeki Latin Amerika romanı patlamasının öncülerinden biridir. Masalsı havası, zengin imgelerle beslenen anlatımı ve akıcılığı bugün de benzersizdir.


TATLI PATATES VE ENGİNAR SALATASI

Tatlı patateslerin kabuğunu soyun ce küp şeklinde doğrayın. Küpler çok küçük olmasın.
Körpe enginar konservesini açın ve su altında yıkayarak süzün.
Bir diş sarımsağı ezin. 4 dal taze fesleğen ve 4 dal tarhunu iyice doğrayın. Patates ve enginarlara karıştırdıktan sonra sızma zeytinyağı, tuz ve karabiber ile lezzetlendirin. Bu karışımı bir fırın tepsisine yayın ve 180 derecede fırınlayın.Sebzeler yumuşasın ve üstleri renklensin.
Pişen sebzeleri salata haline getirmek için, önce bir tabağın alt kısmına roka yayın. Rokanın üzerine fırınlanmış sebzelerinizi tanzim edin. üzerine rende parmesan peynir, gevrek yufkalar ve fesleğen dalları koyun.
Servis anında üzerine nar ekşisi veya sumak ekşisi gezdirin.

BABAĞANNUC

4 adet iri ve çekirdeksiz patlıcanı közleyin.
Kabuğunu soyun, kurulayın ve tercihen tahta bir havanda dövün. 3 diş sarımsak ezin. Bir adet limonu sıkın ve sarımsak ile karıştırarak patlıcanlara karıştırın. 4 yemek kaşığı tahin, tuz ve kimyonu damak tadınıza göre ilave edin. Ayrı bir yerde sızma zeytinyağını ateşte hafifçe kızdırarak içine kırmızı pul biber ilave edin ve karışıma yedirin.
Servis sırasında ince dilimlenmiş domateslerle tabak süslemesi yaparak sunabilirsiniz.

BODRUM-GÜMÜŞLÜK VE GERÇEKTEN ÖZEL İKİ MEKAN...


Gümüşlük’ü sadece oralıların değil, bütün Bodrum’un, hatta ülkenin önemli cazibe merkezlerinden biri haline getiren iki mekan var ki, onlardan özellikle söz etmek gerek. Biri, 10 küsür yıl önce “Limon Cafe diye bir yer varmış, gün batımı oradan çok güzel izleniyormuş” gibi mütevazı bir cümleyle hayatımıza giren, şimdi birkaç gün önceden rezervasyon yaptırmadan giderseniz ayakta kalacağınızın garanti olduğu bir cennet. Gün batımına doğru önünde arabalar birkaç sıra halinde diziliyor Limon’un önüne, canlı müzik ve tercihen mekanın spesiyalitelerinden Gelincik Kokteyli eşliğinde güneş denize uğurlanıyor.
Limon’un hikayesi

Duygu Asena’nın efsane ekibinin üyesi gazeteci Candan Aslanbay’ın bir sabah kalkıp hay huy içinde kaynayıp giden kendi hayatını yakalamaya karar vermesinin ürünü Limon Cafe. Aslanbay, 10 yaşındaki oğlunu da alıp daha sade bir yaşam özlemiyle Gümüşlük’ün yolunu tutmuş. Avanak Avni ve
Bezgin Bekir gibi iki ünlü karikatür kahramanın esin kaynağı olan kaligraf sevgilisi Rıza Külegeç de beraber. Birkaç yıl irili ufaklı işlerle geçmiş, derken günün birinde denize tepeden bakan bir ev çekmiş canı Aslanbay’ın ve şimdiki Limon’un mekanını bulmuşlar. Sonra da evlerinde daha fazla, daha fazla
misafir ağırlar olmuşlar işte.
“Burası sapa, hayatta iş yapmaz” diyenlere inat dolup taşıyor Limon. Üstelik bir dönem moda olup sonra unutulan mekanlardan değil, her yıl artıyor popülaritesi. Bunun en büyük nedeni kuşkusuz, “Tuttuk nasıl olsa” diye yayılıp oturmayan, Limon’dan kazandıklarını yine ona veren sahipleri. Ne yediklerinizin lezzeti azalıyor, ne servisin kalitesi. Her gidişinizde geçen
sefer bulduklarınıza yeni güzellikler ekleniyor. Böyle bir yer.
Sıfırdan zirveye, Mimoza...

Sahile inip denize yüzünüz dönükken sağa doğru yürürseniz, bütün evlerin, çarşı pazarın, balık lokanlalarının bittiği noktada bir masal diyarı çıkacak karşınıza: Mimoza. Birileri size “Gel gel” yapmayacak, çünkü tıpkı Limon gibi buraya da gelmeden birkaç gün önce yerinizi ayırtmış
olmanız gerekiyor.

“Mimoza’nın sırrı ne?” sorusunun cevabı kuşkusuz tanıyıp tanıyacağınız en enteresan kişiliklerden biri olan sahibi Fikret Alphan’da saklı. 30 yıl önce Ağrı’dan kalkıp geldiği Gümüşlük’te bir süre inşaatlarda
çalışan, 17 yıl da lokantalarda komilik ve garsonluk yapan Alphan, artık pes edip memleketine dönmek üzereyken bulduğu bu mekanda sıfırdan bir cennet yaratmış. Gümüşlük’ün meşhur ışıklı su kabaklarının asıldığı deniz ortasındaki ağaçlardan, kullanılan tabak çanağa kadar her şey ince bir beğeninin ürünü.
Hele çiçeklerle süslenmiş tepside bir Türk kahvesi getiriyorlar, sırf o bile baştan çıkarmaya yetiyor insanı.

Tabii ki çok iyi bir aşçısı, deneyimli, güleryüzlü servis elemanları var. Kalamardan karides salatasına yediğiniz her şey eşsiz. Kaç yıldır her sene Bodrum’un vergi rekortmenleri arasına giren Fikret Alphan’sa bir an bile ayrılmıyor işinin başından. İnanılmaz enerjisiyle her masaya uğrayıp her konukla tek tek ilgileniyor.

“Bir mekan nasıl tutturulur ve başarısını istikrarla sürdürür?” diye merak edenlere ders niteliğinde Limon’un da Mimoza’nın da öyküsü...

4 Ağustos 2011 Perşembe

BENİM İÇİN YAZ:

Turkuaz bir denizin çağrısıdır...

Güneşle bütünleşmenin dayanılmaz cazibesidir...

Yaz sofralarıdır...

Yaz düğünleridir...

Bazen deniz...

Bazen havuzdur...

Çilek yemektir...

Yaz meyvelerinden granita yapmaktır...

Renkli, sade ve huzurlu yazlık evler dekore etmek demektir...

Denizin hemen yanında, sallanan bir koltukta hayallere dalmak demektir...

Santorini Adasına kaçmak demektir...

Kabarık eteklerin, şifonların, uçuş renklerin zamanıdır...

Sade ve basit bir doğallıkla rutin yaşamdan kopmak demektir...

AMAZON'DAN KİTABIM GELDİ!!!



San Francisco Miette Patisserie, aslında tam da hayallerimle örtüşen, kendine özgü çizgisi ile son derece etkileyici bir "bakery"...Yaratıcısı olan genç iş kadını Meg Ray, şu günlerde dünya çapında tanınan patisserienin ününü, yayınladığı yemek kitabı ile pekiştirdi...İmal ettiği ve satışa sunduğu ürünlerin reçetelerini tüm meraklıları ile paylaşan Ray, temmuz ayı başında satışa sunulan kitap ile de gayet iyi bir satış grafiği yakalamış durumda.
Satışa hazırlandığını duyduğum kitabı yaklaşık mayıs ayında Amazon.com'dan sipariş etmiştim. Temmuz ayını çocuk gibi sabırsızlıkla bekledim ve kısa sürede kitap elime ulaştı.Şimdi mutlu mutlu sayfalarını çeviriyorum. Tarifleri uyguluyorum.Kısaca özet "benden mutlusu yok".

NE KADAR DA GÜZELDİR....


- Dört gözle beklediğiniz bir haberin gelmesi...
- Sabaha kadar uyutmayan diş ağrısının dinmesi...
- Yağmurdan sonra açan güneş...
- Bir gün bir yerde çocukluğunuzda annenizin sizin için yaptığı kurabiyelerin aynısını bulmak...
- En sevdiğiniz yemeğin ilk lokmasını ağzınızda hissetmek...
- Buz gibi soğuktan sıcacık eve girmek...
- Yorgunluktan bitmişken sıcacık yatağa girmek...
- Tuttuğunuz takımın ezeli rakibi yenmesi...
- Kızgın kumlarda yattıktan sonra denize girmek...
- Sabahleyin kızarmış ekmek kokusu ile uyanmak...
- Bir doktorun yanından kuşkular dağılmış olarak sevinçle ayrılmak...
- Yaz sıcağında buz gibi soğuk bir dilim karpuz yemek...
- Bir bahçenin önünden geçerken mis gibi hanımeli kokusu duymak...
- Sabah bir an telaşla uyanmak ama o günün tatil olduğunu hatırlamak...
- "Artık bitti" derken sizi arayıvermesi...
- Anen veya babanızın hala çaldığınız kapının arkasında veya hattın öbür ucunda olması...
- Fırından yeni çıkmış ekmeğin köşesi...
- Evinizden etli biber dolma kokusunun yayılması...
- Soğuktan titrerken elinize tutuşturulan bir bardak sıcak çay...
- Parasız bir gününüzde eski bir ceketinizin cebinden unuttuğunuz bir paranın çıkması...
- Sabahtan bu yana ayağını vuran ayakkabılarınızı ayağınızdan çıkarttığınız an...
- Sudan bir nedenle küstüğünüz arkadaşınızla barışmanız...
- Yıkanmış ütülenmiş mis gibi yatak takımlarının üzerinde uyumak...
- Bir sandalın kenarında oturup ayaklarınızı denize sallamak...
- En önemlisi soluk almak, konuşmak, duymak, yürümek, anlamak, görmek...
- Mutlu olduğunuz bir an tesadüfen yanıbaşınızdaki radyoda en sevdiğiniz müziğin tesadüfen çalmaya başlaması,
- Ve arkadaşlarınızdan aldığınız sımsıcacık bir "merhaba"...